• Telefon : (0312) 2536666
  • memorial ankara hasanesi .balgat mah.mevlana bulvarı.1422 sok no 4 . ankara
Meme,göğüs duvarına bağlar ile tutunmuş, süt üretebilen bezlerden oluşan damla biçiminde bir organdır. Pektoral adalelerin üzerine yerleşmiştir. Meme, süt bezleri ve bunların arasında yer alan kas ve destek dokuları, yağ, sinirler, kan ve lenf damarlarından oluşur. Meme her ay adet dönemi ile değişim gösteren ve aynı zamanda biyolojik yaşla da yapısı değişen bir organdır.
Meme polikliniklerine başvuran hastaların en sık şikayeti meme ağrısı, ikinci sıklıkla da memede kitledir. Diğer şikayetleri meme başı akıntısı, memede büyüme, meme başında içe çekilme ve kozmetik problemlerdir. Meme kitlelerinin % 80’i benign( iyi huylu)’dir. Genç yaş grubunda solid meme kitlelerinin en sık sebebi fibroadenom, ileri yaşta ise meme kanseridir. Kırk yaşın üzerinde memede kitle tespit edilen hastaları aksi ispat edilinceye kadar meme kanseri gibi değerlendirmek gereklidir. Meme hastalığı denildiğinde insanların ilk aklına gelen meme kanseridir fakat gerçekte meme hastalıklarının büyük bir bölümü benign hastalıklardır.
Benign hastalıkları alt gruplara ayrılarak incelenmektedir.
Fibrokistik Değişiklikler
Kistler
Fibroadenom
Mastit ve Meme apseleri
Granülamatöz mastit
Meme başı değişiklikleri
Yağ nekrozu
İntraduktal papillom
Sklerozan adenozis
Atipi içeren oluşumlar
Radial skar
Fibrokistik değişiklikler gerçek bir hastalıktan çok radyolojik ve patolojik olarak memedeki bir takım iyi huylu değişiklikleri ifade eder. Kesin sebebi net olarak bilinmese de hormonal dengesizliğin rol oynadığı düşünülmektedir. Toplumun yaklaşık %40’ında bulunmaktadır. Genellikle kişinin şikayeti yoktur ya da şikayeti olanlar en çok meme ağrısı, hassasiyet bazen de meme başı akıntısından bahseder. Fibroksitik değişiklikler meme kanseri için bir risk oluşturmaz.Tedavide hastaların şüphelerinin giderilmesi genellikle yeterli tedaviyi sağlamaktadır.Bunun yanında destek, fiziksel aktivite, diyet, psikiyatrik görüş, medikal tedaviler verilebilir.
İçi sıvı ile dolu keseciklerdir. Menapozdan önce ve/veya hormon tedavisi alan kadınlarda biraz daha sık görülürler ve menapoz sonrası kaybolma eğilimindedirler. Nadir olarak meme kanseri kistler olarak belirti verirler. Meme kistleri;
Basit kist,
Komplike kist,( Çeperinde boşluğa çıkıntı olan kist, Yoğun içerikli kist, İç yapısı düzensiz kist ) olarak sınıfandırılabilir.
Memede saptanan kistlerin büyük bir çoğunluğunun tedaviye gereksinimi yoktur.
Meme kistlerinin teşhis yöntemi ultrasonografidir( USG). İç yapının özelliklerine göre tedavi yöntemi belirlenir. Eğer basit bir kist ise önemsenmez, takip bile gerekmeyebilir. Komplike kist veya yoğun içerikli kist ise 6 ay ara ile 2-3 defa USG çekilerek bir değişiklik olup olmadığı takip edilir.
Bazen kist içindeki sıvı düzensiz ve taneler gösterir şekilde ise enjektör ile girilerek kistin sıvısı boşaltılır. Enjektörle çekilen sıvı şüpheli ise patolojiye gönderilerek içindeki hücreler incelenir.
Bazen kistin içine kanama olabilir veya içinde doku artıkları olabilir. Bu USG görünümünde homojen olmayan bir yapı görüntüsü verir. Bu kistlerdin de incelenmesi ve takip edilmesi gerekli olabilir.
Fibroadenomlar genellikle 1-3 cm boyutunda, hareketli, iyi sınırlı, kauçuk kıvamında, düzgün şekilli, sıklıkla 15-25 yaş arası bayanlarda görülmelerine rağmen tüm yaşlarda görülebilen iyi huylu meme kitleleridir. Fibroadenomlar hiçbir yaşta meme kanseri riskini arttırmazlar. USG değerlendirme fibroadenomların değerlendirmesinde en güvenilir yöntemdir.
Çok ender olsa da meme kanserleri fibroadenomlara benzer görüntü verebilirler. Bu yüzden hastaların bir hekim tarafından değerlendirilmesi gereklidir.
Her Fibroadenom çıkarılmalı mıdır? Bu birden fazla faktöre bağlıdır;
Fibroadenomun boyutu,
Yerleşim yeri,
Ağrılı olup olmaması,
Hastanın bu lezyona verdiği tepki,
Takipte fibroadenomun büyüme hızı, meme büyüklüğü tedavi seçeneklerini belirleyecektir.
Büyük fibroadenomların meme kanserine öncü olma riski olan “Filloides Tümör” le karışabileceği unutulmamalıdır. Bunun dışında hızlı büyüyen fibroadenomlar da kozmetik ve/veya tedbir amaçlı çıkarılmalıdır. Çıkarılmayan fibroadenomların da belirli periyotlarla takip edilmesi gereklidir.
Bu birden fazla faktöre bağlıdır;
Fibroadenomun boyutu,
Yerleşim yeri,
Ağrılı olup olmaması,
Hastanın bu lezyona verdiği tepki,
Takipte fibroadenomun büyüme hızı, meme büyüklüğü tedavi seçeneklerini belirleyecektir.
Büyük fibroadenomların meme kanserine öncü olma riski olan “Filloides Tümör” le karışabileceği unutulmamalıdır. Bunun dışında hızlı büyüyen fibroadenomlar da kozmetik ve/veya tedbir amaçlı çıkarılmalıdır. Çıkarılmayan fibroadenomların da belirli periyotlarla takip edilmesi gereklidir.
Meme apseleri ve mastit sıklıkla emziren kadınlarda görülür. Emziren kadınlarda emme travmasına bağlı olarak tahriş olan areoladan içeri giren bakteriler memede enfeksiyona (Mastit) sonrasında da apseye sebep olurlar. Mastit ve apse meme cildinde kızarıklık, şişlik, ağrı ve ateş ile kendini belli eden bir tablodur.
Mastit antibiyotiklerle tedavi edilebilen bir durumken apse gelişimi cerrahi tedavi gerektiren bir durumdur. Meme apseleri genel anestezi altında boşaltılmalıdır(Drenaj). Apse drene edildikten sonra yaranın dikilmemesi ve aralıklarla pansuman gereklidir. Bu apsenin oluşturduğu boşlukta birikecek sıvıların dışarı boşalabilmesi ve apsenin tekrarlamaması için gereklidir. Apse drenajı sonrasında da antibiyotik tedavisi gereklidir.
Emzirme tekniğinin etkinleştirilmesi, yeterli emzirilemiyorsa sağılarak memenin boşaltılması, meme ve el temizlik ve hijyenine dikkat etmesi mastitin önlenmesinde yararlıdır.
Emzirmeyen kadınlarda da meme apseleri görülebilir. Bu durumda “periduktal mastit’’ aklımıza gelmelidir.
Ender görülen bir hastalık olan granülamatöz mastit sıklıkla bir apse sonrası ortaya çıkar ve tekrarlar. Buradaki apse sebebi bakteriler değildir. Sigara içen ve doğum yapmış genç kadınlarda daha sık görülür. Emzirmeyle ilişkili değildir. Granülamatöz mastit tanısı biyopsi ile konulduktan sonra steroid tedavisi başlanılır ve tedaviye yanıt takip edilir.
Granülomatöz mastit tedavisi zordur sabır ve uzun süre takip gerektirir. Klinik ve radyolojik olarak meme kanseri ile benzerlik gösterir. Temel amaç meme kanserinden ayrımının yapılabilmesidir.
Meme başında olabilecek iki ana problem; Meme başı akıntısı ve meme başının içeri çökmesidir. Meme başının içe çökük olması doğumsal ya da sonradan gelişebilir. Hayatın bir döneminde yeni oluşan meme başı çöküntüleri meme içinde yeni gelişen bir olayı akla getirmelidir.
Meme başına açılan ana süt kanalların genişlemesine duktal ektazi denir. Genişlemiş olan kanalların salgılarla dolması bir süre sonra burada bakterilerin yerleşmesi ile enfeksiyongelişebilir. Oluşan enfeksiyona Periduktal mastit adı verilir. Tedavi edilmezlerse apseye yol açarlar. Bu olayın kronikleşmesi de meme başında içe çekilmeye ve meme kanallarının meme başına normalde olmayan yollardan açılmasına (Fistül) yol olabilir.
Periduktal mastitli hastalar sıklıkla kanlı meme başı akıntısından ve meme başında içeri çökmeden yakınırlar. Mamografide genişlemiş kanallar görülebilir ve bu mikrokalsifikasyonlara yol açabilir. Tedavisi genişlemiş olan kanalın çıkarılmasıdır.
Yağ nekrozu sıklıkla ağrısız, yuvarlak görünümlü lezyonlardır. Sıklıkla iri memeli ve kilolu bayanlarda travma sonrasında gelişir. Yağ nekrozları kanserle ilişkili lezyonlar değildir.
Klinik ve radyolojik olarak meme kanserini taklit edebilir yada var olan bir kanseri gizleyebilir. Bu sebeple doktor tarafından değerlendirilmesi ve karakterinin tanımlanması önemlidir.
Papillomlar büyük süt kanalların iyi huylu tümörleridir. Çok hafif de olsa meme kanseri riskinde artış vardır. İntraduktal papillomlar meme başını yakın yerleşimli ise kanlı akıntıya sebep olabilirler.
Genellikle 1-2 cm boyutlarındadır. Bazen 4 cm boyuta kadar ulaşabilir. Bazen aynı kanal içinde birden fazla çok sayıda olabilir.
İntraduktal papillomların mutlaka çıkarılmaları gerekmez ancak önerilir. Cerrahi olarak çıkarıldıktan sonra patolojik inceleme ile kesin tanıları konulmuş olur.
Sklerozan adenozis meme lobullerinin aşırı büyümesi ile olan benign bir meme hastalığıdır. Sıklıkla meme ağrısına sebep olur. Adenozis alanı memede kitlelerle karışabilir ve mamografide kalsifikasyon şeklinde görülebilir. Şüpheli durumlarda cerrahi ile çıkarılabilir veya biyopsi alınabilir.
Memede saptanan bazı kitlelerden veya oluşumlardan alınan biyopsi sonucunda hücrelerde atipi saptanabilir. Bu değişikliğin olduğu oluşumlarda meme kanseri riskinde artış vardır. Bu artış eğer aile yakınlarında meme kanseri olan kişilerde saptanırsa bu kişilerde meme kanseri gelişme riski daha da artar. Bu kişilerin yakından takip edilmesi gerekir.
Radial skar da intaduktal papillom gibi süt kanalı duvarından oluşur. Meme dokusu içinde çevreye yayılan uzantıları vardır. Çoğunlukla kanser değildir Mamografide kansere benzerlik gösterebilir; bu nedenle cerrahi olarak çıkartılarak kanser olasılığı ortadan kaldırılır. Yapılan bazı çalışmalarda meme kanseri riskinin arttığı gösterilmiştir. Bu nedenle bu hastaların düzenli takip edilmesi önerilmektedir.
Meme dokusunu meydana getiren süt yapma özelliği taşıyan hücreler ya da süt kanallarını meydana getiren hücrelerin, amaçsız bir şekilde kontrolsüz olarak artış göstermesidir. Hücrelerin bu şekilde çoğalması ve büyümesi uzun bir süreç ve zaman gerektirir. Sayı ve boyutça çoğalan hücreler, vücudun diğer bölgelerine lenf yolu ve kan yoluyla yayılabilir.
Süt kanallarının yapısından meydana gelen meme kanserine “duktal karsinom”
Lobül yapılarından meydana gelen meme kanserine “löbüler karsinom” denir
Meme kanseri kadın kanserleri arasında en yaygın olan ve akciğer kanserinden sonra en sık ölüm nedenidir. Tüm kadın kanserlerinin %24 ünü ve kanserden ölümleri %14 ünü oluşturmaktadır. Her 8 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilmektedir. Her 100 kadına karşılık 1 erkek meme kanseri tanısı almaktadır. Meme kanserinin sık görülmesi, sıklığın giderek artması, erken evrede tedavi edilebilir olması meme kanserinin önemini arttırmaktadır.
Uzun yıllar boyunca belirti vermeden sinsice ilerleyen göğüs kanseri, evresi ilerledikçe aşağıdaki gibi belirtiler vermeye başlar:
Göğüs veya koltuk altı bölgesinde ele gelen şişlik
Meme başından akıntı gelmesi
Meme başında şekil bozukluğu, çökme ve renk değişimi
Meme başında egzama benzeri deri döküntüleri ve soyulmalar
Meme ucunda kızarıklık ve yara oluşumu
Memenin tamamının veya bir kısmının şişmesi
Kilo kaybı
Meme ağrısı
Halsizlik ve çabuk yorulma
Unutulmamalıdır ki Meme kanseri gözle görülebilen belirti verdiğinde ilerlemiş evre meme kanseri oluşmuştur.
Hiç bir risk faktörü içermeyen kadınların 40 yaşından sonra yıllık mamografi testini yaptırmaları sonucu küçük bir belirti bile saptanabilir.
Eğer risk faktörü var ise bu taramaları daha erken yaşta başlamak ve haftada bir kendini muayene etmek gereklidir.
Göğüs kanserinin oluşumunda genetik ve çevresel faktörler etkilidir.
Değiştirilemeyen risk faktörleri
Yaş: Meme kanserinde ileri yaş önemli bir risk faktörüdür. 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat fazladır. 30 yaşın üzerine çıkıldıkça risk artmaktadır.
İlk adet yaşı: 12 yaş ve altında adet kanamasının başlamasının riski arttırdığı belirtilmiştir.
Genetik / aile öyküsü: Annesinde veya kardeşinde meme kanseri öyküsü olanlar yüksek risk altındadır. Aile öyküsü sadece anne, kız ve kız kardeşten oluşan yakın akrabaları kapsar. Bazı gen testleri, yüksek riskteki hastaları belirleyebilir. Yüksek riskli ailelerde meme kontrolleri aile bireylerinin teşhis yaşından 10 yıl önce başlamalıdırlar.Aile öyküsü olan her birey meme kanseri olacak anlamına gelmez. Her 10 meme kanseri olgusundan ancak bir tanesi aile ile ilişkilidir. Birinci dereceden bir akrabasında meme kanseri varsa topluma göre riski 2 kat artar.
Kişisel meme kanser öyküsü: Önceden meme kanseri olmuş hastaların diğer memelerinde kanser gelişme riski yüksektir. Bu risk yılda %1 ya da yaşam boyu % 10 oranındadır. Meme kanseri tanısından sonra klinik izlemenin nedeni, sadece hastalığın yeniden oluşmasını değil aynı zamanda diğer memede ortaya çıkabilecek kansere erken teşhis amaçlıdır.
Mammografik dansite: Mammografideki toplam alanın %75’inden fazlasının yoğun olması meme kanseri riskini 4-6 kat arttırır.
Kısmen değiştirilebilir risk faktörleri
30 yaşından sonra doğum yapmak ya da hiç yapmamak,
55 yaşından sonra menopoza girmek,
Emzirmemek,
30 yaş göğüs bölgesine radyoterapi almak.
Değiştirilebilir risk faktörleri
Diyet: Az yağlı, dengeli ve sebze-meyve ağırlıklı diyetin riski azalttığı öne sürülmektedir. BMI(postmenopozal): hastalığın şişmanlarda görülme olasılığı artmaktadır
Östrojen tedavisi: Çoğu çalışma 10 yıldan fazla östrojen alımının meme kanseri gelişiminde ufak bir risk artışına sebep olduğunu göstermektedir.
Sigara
İnaktivite( Yetersiz fiziksel aktivite ve spor)
Alkol
Kanserojen besinlerin yaygın tüketimi<
Meme Kanserinde BRCA 1 ve BRCA 2 Mutasyonları
Meme kanserlerinin %5-10’u kalıtsaldır (herediter, otozomal dominant) ve çoğu BRCA-1 ve BRCA-2 gen mutasyonuna bağlıdır. BRCA-1 ve BRCA-2 (breast cancer 1 ve 2) genleri tümör süpresör genlerdir. Başka bir deyişle meme kanseri gelişimini engelleyen genlerdir. İnsanda genler çift bulunur (alel). Hem BRCA-1, hem de BRCA-2 gen çiftlerinin ikisinin bireden mutasyona uğrayarak (değişerek) bozulması meme kanserine neden olur. Bu hastalarda meme kanseri gelişme olasılığı BRCA-1 mutasyonunda %90, BRCA-2 mutasyonunda %85’dir (lifetime risk). Bu mutasyonun genetik penetransı yüksektir (%50). Yani hatsa annenin çocuklarının yarısına bu gen aktarılacaktır. BRCA-1 ve 2 mutasyonlarına bağlı oluşan meme kanserinin cinsi, invaziv duktal karsinomdur, erken yaşta kanser meme kanseri
Meme kanserinin erken teşhisi ancak tarama programları ile olmaktadır. Bir kadın kendi kendine muayene ettiğinde eline bir sertlik, kitle geldiğinde veya diğer belirtiler ile karşılaştığında bu kesin olarak meme kanseri anlamına gelmez. Kadınlar kendi memesini muayene etmeyi öğrenir ise zamanla oluşabilecek değişiklikleri fark edecektir. Bunun dışında yılda bir kere bu konunun uzmanı olan meme ile uğraşan genel cerrahi uzmanı tarafından muayene yapılması ve mamografi ve USG taraması yapılması gerekmektedir.
Meme kanseri tedavisinde tanı için aşağıdaki yöntemler kullanılmaktadır.
Mamografi: Meme dokusunun röntgen ışınları ile incelenmesi esasına dayalı bir yöntemdir. Hastanın her hangi bir yakınması yok iken çekilen ilk mamografi baz mamografidir. Mamografi tarama amaçlı veya tanı amaçlı yapılabilir. Tarama amaçlı mamografi hiçbir yakınması olmayan kişilere yapılırken, tanı amaçlı yapılan mamografide şüpheli kitle veya bölgenin daha detaylı incelenmesi amaçlıdır.
Ultrasonografi(USG): Ses dalgalarının dokulardan geri yansıması esası ile çalışır. Mamografide bulunan bir şüpheli kitle veya alanın, veya hastanın eline gelen kitlenin sıvı veya katı olduğunu anlamak için kullanılır. İçi sıvı dolu olan kitleler yani kistler kanser açısından önemli bir tehdit oluşturmazlar. Buna karşılık, içi katı olan yani “solid” kitleler memenin tümörleridir. Bunların iyi veya kötü huylu olduğu ayrımını düzenli takipler veya başka ileri yöntemlerle yapmak gerekir.
Mamografi ve ultrasonografi taramasının başlama yaşı, her kadının 35 yaşında ilk mamografisini çektirmesi, 40 yaşına kadar her sene klinik muayene ve kadının düzenli olarak her hafta kendini muayene etmesi ile devam edebilir. İdeal olan iki mamografi arasındaki sürenin 14 ayı geçmemesidir. Geçmesi durumunda tümörün bir katlanma zamanı atlanabilir. Fakat yağın olarak önerilen 40 yaşından sonra risk taşımayan kadınlar iki senede bir, risk taşıyan kadınlar senede bir, 50 yaşından sonra bütün kadınlar her sene mamografi kontrol ve klinik muayene ile yapılan tarama testlerini yaptırmaları gerekmektedir.
Aşağıdaki özellikleri taşıyan kadınlarda 40 yaşından önce de mamografi taraması başlanabilir.
Daha önceden meme kanseri geçirmiş kadınlarda
Ailesinde veya yakın akrabalarında meme kanseri olan ve özellikle menopoz öncesi meme kanseri teşhisi konulan kadınlarda
Daha öncesinden biyopsi yapılan ve a-tipi lezyonları olan kadınlarda
Meme kanseri mutasyon genleri olan (BRCA1-BRCA2) bunların pozitif olanları ve pozitif olma ihtimali yüksek olan kadınlarda
Erken yaşta göğüs duvarı ışınlanan (radyoterapi tedavisi almış) kadınlarda
Ailesinde meme kanseri olan kadının, ailesindeki hasta kaç yaşında bu hastalığa yakalandı ise o hastanın yakalanma yaşından on sene önce tarama yapılması önerilir. Mutasyon genleri pozitif olanlarda yine 25 yaşında mamografi taraması yapılabilir. Radyoterapi tedavisi gören kadınlarda da tedaviden ortalama 7 sene sonra taramaya başlanabilir.
Meme MR: Meme manyetik rezonans görüntülemesi (MRI), kısaca meme MR ı, göğüs kanserini ve göğüsteki diğer anormallikleri saptamak için kullanılan bir testtir. Meme MR’ı, göğsünüzün çoklu resimlerini çeker. Meme MR’ı görüntüleri bir bilgisayar kullanılarak detaylı resimler oluşturmak için birleştirilir.
Rutin tarama için kullanılmaz. Meme MR’ı genellikle doktorunuz mamogram, ultrason veya klinik göğüs muayenesinin sağlayabileceğinden daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğunda uygulanır. Bir kadının göğüs kanserine yakalanma riskinin çok yüksek olduğu belli durumlarda, meme MR’ı göğüs kanserini saptamak için bir tarama cihazı olarak da kullanılabilir.
Galaktografi: Meme başından içeri ilaç verip süt kanallarının filminin çekilmesidir. En çok meme başı akıntısı yakınması olanlarda uygulanır.
Tarama yöntemleri mamografi ve USG ile herhangi anormallik saptandığında tanıyı histopatolojik olarak doğrulamak gerekir bunun içinde aşağıdaki yöntemler kullanılır.
İnce iğne biyopsisi: Standart enjektör iğnesi ile hücresel düzeyde örnek alıp mikroskop altında bunların incelenmesidir.
Kalın iğne biyopsisi: Bu amaç için yapılmış, kalın bir iğne ile doku parçası alınarak bunun incelenmesidir.
Stereotaksik biyopsi: Kitlenin yerinin özel bir cihazla tespit edilip tam o noktadan örnek alınmasıdır.
Stereotaksik işaretleme: Özel bir cihaz ile şüpheli alanının görülüp içine ince bir tel bırakılmasıdır.
Cerrahi biyopsi: Ameliyathanede yapılan ve kitlenin tamamının çıkartılıp mikroskop altında incelenmesidir.
Meme kanseri invaziv ve noninvaziv olmak üzere iki gruba ayrılır.
İnvaziv meme kanserleri: Oluştuğu bölgeden diğer bölgelerine yayılım gösterme eğilimindedirler. İki temel grupta değerlendirlerler.
Memenin invaziv duktal karsinom: En sık görülen meme kanseri türüdür. Her 100 meme kanseri tanısında %70-80 oranında görülmektedir. Süt kanallarının (duktusların) zarındaki hücrelerde oluşmaya başlayarak çevresindeki meme dokusuna yayılım gösteren kanserdir.
invaziv lobüler karsinom: Her 10 meme kanserinin yaklaşık 1 i oranında görülür. Daha ileri yaşta(45-55)tanı almış kanserlerde görülür. Süt bezeciklerindeki( lobül) hücrelerde başlayarak çevresindeki meme dokusuna yayılım gösteren kanserdir.
Noninvaziv meme kanseleri: Oluşmaya başladığı bölgede kalma eğiliminde olan kanserlerdir. DCIS duktal karsinoma in sutu: süt kanallarındaki hücrelerin kanser hücresine dönüşmeye başladığı oluşumlardır. Kanser olarak adlandırılmazlar, kansere dönüşme olasılıkları yüksektir. Bu hücreler süt kanallarının içindedir ve meme dokusu çevresine yayılmaya başlamamıştır.
LCIS - Lobüler karsinoma in situ: Meme lobullerindeki hücrelerin kanser hücresine dönüşmeye başlaması ile oluşur. Kanser olarak adlandırılmazlar, kansere dönüşme olasılıkları yüksektir. Lobüllerin içindedir ve meme dokusu çevresine yayılmamıştır. LCIS gelecekte meme kanseri açısından yüksek risk altında olduğunuz anlamına gelmektedir.
Meme kanseri farklı tiplerde birçok kere sınıflandırılmıştır.
Özel olmayan tip
invaziz duktal karsinom
Diğer kanser tipleri
Lobuler karsinoma
Medüller meme kanseri
Musinöz (mukoid ya da kolloid) meme kanseri
Tübüler meme kanseri
Memenin adenoid kistik karsinomu
Metaplastik meme kanseri
Meme anjiyosarkomu
Memede lenfoma
Bazal tipli meme kanseri
Filloides ya da sistosarkom filloides
Papiller meme kanseri
MEME KANSERİNDE EVRELEME
Meme kanserinde iki çeşit evreleme vardır, klinik evreleme ve patolojik evreleme. Klinik evreleme: Meme ve aksilla dahil fizik muayene ile görüntüleme teknikleri kullanılarak yapılan evrelemedir.
Patolojik Evreleme: Klinik evrelemeye ek olarak çıkarılan meme dokusunun ve aksiller lenf nodlarının patolojik incelemesi ile evreleme yapılır.
TNM evrelemesi: Meme kanseri başlangıtan yaygınlığın artarak uzak organ metastazını içerecek şekilde 0-4 arasında evrelere ayrılır.
T; tümörün çapı, N; bölgesel lenf nodları, M; uzak metastaz
Evre 0
Evre I
Evre II
Evre IIA
Evre IIB
Evre III
Evre IIIA
Evre IIIB
Evre IIIC
Evre IV
Hastalığın hangi evrede olduğunu öğrenmek için yapılan muayene ve testlerle tedavi planı oluşturulmaktadır
Meme kanseri prognozunda en önemli iki faktör;
Aksiller lenf nodu tutulumunun sayısı ve
Metastatik hastalıktır.
İnvaziv meme kanserleri: Oluştuğu bölgeden diğer bölgelerine yayılım gösterme eğilimindedirler. İki temel grupta değerlendirlerler.
Memenin invaziv duktal karsinom: En sık görülen meme kanseri türüdür. Her 100 meme kanseri tanısında %70-80 oranında görülmektedir. Süt kanallarının (duktusların) zarındaki hücrelerde oluşmaya başlayarak çevresindeki meme dokusuna yayılım gösteren kanserdir.
invaziv lobüler karsinom: Her 10 meme kanserinin yaklaşık 1 i oranında görülür. Daha ileri yaşta(45-55)tanı almış kanserlerde görülür. Süt bezeciklerindeki( lobül) hücrelerde başlayarak çevresindeki meme dokusuna yayılım gösteren kanserdir.
Noninvaziv meme kanseleri: Oluşmaya başladığı bölgede kalma eğiliminde olan kanserlerdir.
DCIS duktal karsinoma in sutu: süt kanallarındaki hücrelerin kanser hücresine dönüşmeye başladığı oluşumlardır. Kanser olarak adlandırılmazlar, kansere dönüşme olasılıkları yüksektir. Bu hücreler süt kanallarının içindedir ve meme dokusu çevresine yayılmaya başlamamıştır.
LCIS - Lobüler karsinoma in situ: Meme lobullerindeki hücrelerin kanser hücresine dönüşmeye başlaması ile oluşur. Kanser olarak adlandırılmazlar, kansere dönüşme olasılıkları yüksektir. Lobüllerin içindedir ve meme dokusu çevresine yayılmamıştır. LCIS gelecekte meme kanseri açısından yüksek risk altında olduğunuz anlamına gelmektedir.
Lobuler karsinoma
Medüller meme kanseri
Musinöz (mukoid ya da kolloid) meme kanseri
Tübüler meme kanseri
Memenin adenoid kistik karsinomu
Metaplastik meme kanseri
Meme anjiyosarkomu
Memede lenfoma
Bazal tipli meme kanseri
Filloides ya da sistosarkom filloides
Papiller meme kanseri
Meme kanserinde iki çeşit evreleme vardır, klinik evreleme ve patolojik evreleme.
Klinik evreleme: Meme ve aksilla dahil fizik muayene ile görüntüleme teknikleri kullanılarak yapılan evrelemedir.
Patolojik Evreleme: Klinik evrelemeye ek olarak çıkarılan meme dokusunun ve aksiller lenf nodlarının patolojik incelemesi ile evreleme yapılır.
TNM evrelemesi: Meme kanseri başlangıtan yaygınlığın artarak uzak organ metastazını içerecek şekilde 0-4 arasında evrelere ayrılır.
T; tümörün çapı, N; bölgesel lenf nodları, M; uzak metastaz
Evre 0
Evre I
Evre II
Evre IIA
Evre IIB
Evre III
Evre IIIA
Evre IIIB
Evre IIIC
Evre IV
Hastalığın hangi evrede olduğunu öğrenmek için yapılan muayene ve testlerle tedavi planı oluşturulmaktadır
Meme kanseri prognozunda en önemli iki faktör;
Aksiller lenf nodu tutulumunun sayısı ve
Metastatik hastalıktır.
Meme kanserinde standart tedavi yöntemleri :
Cerrahi Tedavi
Radyoterapi (Işın tedavisi)
Kemoterapi (İlaç tedavisi)
Hormonoterapi ( Hormon tedavisi )
Tedavi seçeneklerinin sırası ve önceliği;
Tümörün büyüklüğü ve yayılma alanı- evresi,
Biyopsi sonucu( tümörün yapısal özellikleri),
Mikrokalsifikasyon (hücre düzeyinde) varlığı,
Yaş,
Meme başı akıntısı,
Memenin yapısı (yoğunluğu)
Hastanın kozmetik endişeleri ve tercihine göre şekillenir.
Meme kanserinde cerrahi tedavi tedavinin temelini oluşturur. Özellikle erken evrede yakalanan kanserlerde ilk tercihtir. Diğer tedavi seçenekleri cerrahi tedavinin destekçisidir. Cerrahi tedaviye karar verirken tıbbi gerekçeler ile beraber hastanın tercihi de göz önünde bulundurulup hasta ile ortak karar verilir. Bu uygulamalar temel olarak iki ana gruba ayrılmaktadır;
Meme koruyucu cerrahi(memenin alınmadan korunmasına yönelik)
Mastektomi (memenin tümünün çıkartılması)
Erken evre meme kanserlerinde meme koruyucu cerrahi kanser oluşumu-tümörün güvenli bir sınır oluşturacak şekilde etrafındaki bir kısım sağlam doku ile beraber alınmasıdır. Meme koruyucu cerrahide temel amaç memenin şeklinin korunmasıdır. Genellikle Evre1 ve Evre 2 olan hastalarda sentinel lenf nodu ya da koltuk altı lenf nodlarının alınmasıyla birlikte yapılır. Sonrasında radyoterapi tedaviye eklenmektedir. Meme koruyucu ameliyatlarda kanserin yayılması ve sağ kalım oranında mastektomi (tüm meme dokusunun alınması) ile aynı sonuçlar elde edilmiştir.
Meme koruyucu cerrahiyi;
Hasta tercihi,
Tümör boyutu
Tümör boyutu ile meme hacmi arasındaki oran,
Mevcut diğer hastalıklar ve hasta yaşı belirleyicidir.
MKC her hastada uygulanabilir mi?
Memede birçok alanda tümör varsa,
İinflamatuvar meme kanseri,
Daha önceden göğüs duvarı veya memeye radyasyon alınması veya Radyoterapi alamayacak hastalar,
Gebelik esnasında Radyoterapi gerekliliği ve güvenli cerrahi sınır oluşturulamayan hastalarda uygulanamamaktadır.
Genel olarak meme koruyucu cerrahinin tümör boyutu 5 cm’nin altında olan ve kabul edilebilir kozmetik sonuçla güvenli cerrahi sınır elde edilebilen hastalara uygulanması önerilir.
Meme koruyucu cerrahide tümör boyutu ile meme boyutu arasındaki oran önem kazanmaktadır. Büyük boyutlu bir memede dış tarafa doğru yerleşmiş 5 cm. boyutlu bir tümör kolaylıkla uygun kozmetik sonuçla alınabilirken, küçük boyutlu bir memede yerleşmiş 2 cm. boyutlu bir tümör alınırken istenmeyen kozmetik sonuçlar gerçekleşebilmektedir.
Meme koruyucu cerrahi;
Kadrantektomi,
Lumpektomi,
Tümörektomi,
Parsiyel mastektomi,
Segmenter mastektomi gibi çeşitli yöntemleri kapsamaktadır.
Uygun yöntem tümör ve meme boyutu göz önünde bulundurularak tercihler doğrultusunda şekillenmektedir. Onkoplastik tekniklerle çok iyi kozmetik sonuçlar almak mümkündür.
Ele gelmeyen, görüntüleme yöntemleriyle tespit edilen tümörlerin alınmasında en yeni tenik roll guide’dır, bu teknik altyapı yok ise telle işaretleme kullanılmaktadır. Başarılı bir cerrahi ve en iyi kozmetik sonuçlar için ameliyat öncesinde mamografi, USG veya MR (manyetik rezonans) eşliğinde tümör olan bölge tespit edilerek roll guide yada tel ile işaretlenir. Roll guide uygulamada gama prob ile taranarak tümöre en yakın noktadan cerrahi işlem güvenle yapılabilmektedir.
Sentinel lenf nodu tümörün bağlantı kurduğu ilk lenf nodu (nöbetçi lenf nodu) olarak adlandırılır. Meme kanseri tedavisinde kanser yayılımını önlemek amacıyla koltuk altı (aksilla) lenf bezlerinin alınması önem taşımaktadır. Ancak koltuk altı lenf bezlerinin alınması kolda ödem, kol ve elde oluşan his kaybı oluşturmakla beraber, kol ve el kullanımında sakınmaları beraberinde getirmektedir. Bu amaçla koltuk altına yayılım varsa yapılmasını tercih etmek gereklidir. Sentinel lenf nodu ameliyat devam ederken pataoloji uzmanı tarafından inceleniyor. Yayılım olduğu düşünülürse koltuk altı lenf nodları çıkarılır. Yayılım yok ise sadece sentinel lenf nodu çıkarılması yeterli olacaktır.
Sentinel lenf nodu uygulamasında iki yöntem kullanılmaktadır;
Radyonüklid enjeksyon ile sentinel lenf nodu işaretleme: hasta ameliyat öncesinde nükleer tıp bölümüne götürülür. Nükleer tıp uzmanı tarafından ultrasonografide işaretlenen tümör bölgesinde enjeksyon yapılır. Enjeksyonun en yakın lenf noduna ulaşması için yaklaşık 20 dakika beklenir. Gama kamera ile ilacın yayılımı takip edilir. Tespit edilen sentinel lenf nodu işaretlenir. Ameliyat sırasında gama prob ile işaretlenen bölgede yüksek sayımda olan lenf nodu aranır. Lenf nodu çıkarıldıktan sonra doğrulama için hem çıkarılan lenf nodu hem de geri kalan dokuda sayım yapılır.
Mavi boya ile sentinel lenf nodu işaretleme: ameliyat sırasında uygulanır. Ameliyatı gerçekleştiren cerrah tarafından meme başına ve tümörün olduğu alana bir miktar metilen mavisi verilerek uygulanır. Metilen mavisi tümör hücresi gibi lenf kanallarını izleyerek en yakın lenf noduna ulaşıyor ve alanı maviye boyuyor. Ameliyat sırasında boyanan lenf nodu bulunuyor ve çıkarılıyor.
Mem koruyucu cerrahinin uygun olmadığı durumlarda tercih edilir. Meme dokusunun tamamının ve slnb sonucuna göre yayılım olduğu durumlarda koltuk altı lenf düğümlerinin alındığı ameliyatları ifade etmektedir.
Mastektomi yüksek risk taşıyan hastalarda koruma amaçlı tercih edilebilir. Plastik cerrahi işbirliği ile aynı ameliyatta meme başı korunarak yada korunmayarak cilt koruyucu mastektomi yapıldıktan sonra protez yada doku genişteci( expander) yerleştirilerek oldukça iyi kozmetik sonuçlar alınmaktadır.
Işın tedavisi, X-ışınlarının (röntgen ışınları), meme bölgesine ve koltuk altına uygulanmasıyla, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin yok edilmesini sağlamak amacı ile yapılır.
En sık kullanılan yöntem harici ışınlama (external beam radiation) yöntemidir. Operasyondan sonra 4-6 hafta süreyle uygulanır. Özel bir lineer akseleratör kullanılmak suretiyle, harici olarak, tüm meme ve bazen de koltukaltı hedeflenerek ışınlanır. Işın genellikle 4-6 hafta boyunca, haftada 5 gün olarak verilir.
Radyoterapinin yan etkileri; Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu yan etkiler yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur.
Bazı olgularda yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, kürler halinde verilir. 4-6 kür planlanır. Her kür arası yaklaşık 3 haftadır. Bu da toplam 3 ile 5 aylık toplam kemoterapi süresi demektir.
Adjuvan kemoterapi: Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir.
Neoadjuvan kemoterapi: Evre 3 kanseri olan hastalarda mevcut tümörün boyutlarını küçültmek ve cerrahiye uygun hale getirmek amacıyla yapılır. Neoadjuvan kemoterapinin bir faydası da yapılan kemoterapinin tümör üzerine etkinliğinin izlenmesidir. Kemoterapiyle ilgili daha fazla bilgi için tıklayınız. Bazı durumlarda hastanın evresi erken olsa bile tümörün yapısal özeliklerine bakılarak neoadjuvan tedavi verilebilir.
Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir.
Beslenme: ideal kiloda kalmak ve dengeli beslenmek meme kanserinden korunmak için dikkat edilecekler listesinin başında yer almaktadır. Yapılan araştırmalar beslenmenin kanser tedavisi üzerinde %30-40 etkisi olduğunu göstermiştir. Meme kanseri tanısı almış ve tedavi olmuş hastaların kilo alması nüks riskini arttırmaktadır. Yağ alımı: menapoz sonrası fazla yağ tüketen bireyleri daha az yağ kullanmaya başlaması meme kanseri riskini azaltmaktadır. Omega3 açısından zengin beslenme kanser riskini azaltır.
Alkol alımı: alkol alındığında kandaki folat miktarı azalır. Folat kanser riskini azaltan bir maddedir. Folat koyu yeşil renkli sebzeler, portakal suyu, enginar ve pancarda bulunur. Alkol alımının günde 1 kadehi aşmayacak şekilde olması gerekmektedir.
Egzersiz: meme kanserinde tedavi sürecinde ve sonrasında egzerisiz yapılmasının temel amacı en kısa sürede normal hayata dönmeyi sağlamaktır. Egzersizin yararları;
Eklem ve kaslara hareket yeteneği kazandırmak
Kalp-akciğer kapasitesini arttırmak
Kan basıncı (tansiyon) nı düzenlemek
Lenf sıvı dolaşımını arttırarak kolda lenfödem oluşmasını engellemek
Ameliyat sonrası omuzda gelişebilecek hareket kısıtlılığını (donmuş omuz) engellemek
Yorgunluk ve zayıflığı gidererek kişinin iyi hissetmesine yardımcı olmak şeklindedir.
Tedavi sonrası yapılması gereken tetkikler: Meme koruyucu cerrahi sonrasında radyoterapi bittikten sonra 4 ila 6 ay arasında mamografi çekilmektedir. Sonrasında her yıl tekrarlanır.
Meme kanseri nüks ihtimaline karşın tedavi sonrası
İlk 3 yılda 3 ayda 1,
ve 5. Yıllarda 6 ayda 1,
yıldan sonra yılda 1 fiziksel muayene ve yıllık mamografi önerilir.
Radyoterapi alan hastada her yıl akciğer grafisi çekilir.
Tedavinin yan etkileri: Kısa sürede başlayarak tedavi boyunca ve sonrasında ortaya çıkmaya devam etmektedir. Bu yan etkiler tedavi edilebilmektedir.
Hormon tedavisi sırasında ve sonrasında her yıl kadın-doğum muayenesi yapılır. Bunun sebebi hormon tedavisinin rahim kanseri riskini arttırmasıdır.
“Aromatoz inhibitörleri” ilaç grubu kemik yoğunluğun da azalma yapmaktadır. Bu nedenle kemik yoğunluğu ölçümleri her yıl yapılmalıdır.
Lenfödem: Koltuk altı lenf noduna müdahale edilen hastalarda ameliyata sonrasında kolda sıvı birikmesi şeklinde oluşan şişliktir. Lenfödem bazı hastalarda ameliyattan hemen sonra oluşabileceği gibi, aylar yıllar sonrada ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda hiç oluşmayabilir. Lenfödem tedavi edilebilir. Fark edildiğinde tedavi ekibi bilgilendirilmelidir.
Cinsellik: Kanser tanısı alan ve tedavisi gören kadın diğer kadınlarla aynı cinsel duyguları hissetmektedir. Her kadın sevgi, yakınlık, dokunma, sıcaklık, güven, ait olma, şefkat ve bağlanma ihtiyacı hisseder. Cinsellik bu ihtiyaçların tamamını içeren bir bütündür. Bu ihtiyaçlar her yaş ve sağlık durumu için aynıdır.
Meme kanseri cerrahi, kemoterapi, radyoterapi yada hormon tedavisi ile tedavi edilmektedir. Bu tedavileri yan etkileri nedeniyle fiziksel sağlığı etkilemektedir. Fiziksel sağlıkta meydana gelen olumsuz değişimler cinsel sağlığın olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir. Cinsel işlevde bozulmalar görülebilir.
Cinsel işlevde meydana gelen bozulma zaman içinde fiziksel, ruhsal ve sosyal sorunlara neden olabilir.
Meme kanseri ameliyatlarında meme dokusunun alınması ya da meme dokusu üzerinde oluşan ameliyat izleri nedeniyle diğer hastalıklara göre daha fazla cinsel istekte azalma ve cinsel işlevde bozulma olabilir.
Radyoterapi süresince ışınlanan bölgede şişlik, ağrı ve ciltte hassasiyet oluşabilir. Radyoterapi cinsellik için bir engel teşkil etmez. Ancak bu yan etkiler nedeniyle meme bölgenizi korumanız gerekmektedir. Radyoterapi sonrası radyoaktif ışın taşımazsınız. Bu nedenle dokunmaktan ve bir arada olmaktan çekilmenize gerek yoktur.
Kemoterapi de kullanılan ilaçlar bulantı, kusma, halsizlik, yorgunluk yapabilmektedir. Bu nedenle cinsel ilişki için kendinizi iyi hissettiğiniz zamanı seçmeniz önemlidir. Bazı ilaçlar vajinada kuruluk yapabilir. Bu durumu tedavi ekibinizle paylaşmanız önemlidir. Tedavi ekibinin önerisi doğrultusunda kullanacağınız uygun ilaçlar sorunu giderecektir.
Gebelik: Başarılı bir tedavi sonrasında hamile kalmanın meme kanseri riskini arttırmadığı belirtilmiştir.
Genç meme kanserleri de gebeliğin düşünülmemesinin nedenleri:
Kanserin tekrar etme ve yaşam kaybı korkusu,
Radyoterapinin bebek üzerinde oluşturabileceği yan etkiler,
Çocukta da kanser riskinin olabileceği düşüncesi,
Çocuğa bakma stresi olarak belirtilmiştir.
Nüksün genellikle 2-3 yıl içinde görülmesi nedeniyle gebelik için bu süre sonrasının beklenmesi istenir. Gebelikten korunma mekanik olmalıdır. İlaç yardımıyla olmamalıdır.
Gebelik kararı her hastanın kanser durumu, tedavisi ve kişisel isteklerine göre şekillenir.
Gebelik sırasında meme kanseri tanısı alma: meme kanseri tedavisi gebe ve gebe olmayan kadında aynıdır. Bu nedenle tedavi gebelik yüzünden gecikmemelidir. Kemoterapinin ve radyoterapinin risk oluşturmadığı ve hızlı ilerleyen kansere sahip olunmadığı müddetçe gebeliği sonlandırmak gerekmez.
Emzirme: kemoterapi sırasında emzirme kesilmelidir. Kemoterapi sonrasında emzirmenin sorun yaratmadığı belirtilmiştir. Radyoterapi memede süt üretiminde azalmaya yol açacak değişiklikler yapabilir. Meme koruyucu cerrahi ile ameliyat edilmiş memede cerrahi sınıra göre değişiklik göstermekle beraber genel olarak süt üretiminin azalmadığı bilinmektedir.
Hormon replasman tedavisi: menapozun rahatsızlık yaratan etkilerini azaltmak için hormon replasman tedavisi (HRT) tercih edilen tedavidir. Yapılan çalışmalar hrt nin meme kanseri riskini arttırdığını göstermiştir. Bu nedenle menapoz ile başa çıkmada kullanılması önerilmemektedir.
Meme ağrısı kadınlarda sık görülen her üç kadından ikisinin yaşamlarının belli dönemlerinde meme ağrısı çektikleri bilinmektedir.Meme ağrısı mastodini ve mastaljini diye adlandırılır ki, ikisi de aynı anlama gelmektedir. Meme ağrıları adet kanaması ile ilgili veya adet kanaması ile ilgisi olmayan ağrılar olarak ikiye ayrılır. Adet dönemi ile ilgili olan ağrılar genelde iki adet döneminin tam ortasında başlayıp adet döneminin bitiminde geçen ağrılardır. Bu ağrılar çok şiddetli olmasa da genelde gerginlik, dolgunluk veren rahatsız edici ağrılardır. Adet dönemi ile ilgili ağrılar genellikle her iki memede de hissedilir.
Adet dönemi ile ilgili olmayan ağrılar genelde devamlı süren ağrılar olur iken, bu ağrılar çoğunlukla selim yani iyi huylu lezyonlara bağlı ağrılardır. Bu ağrılar, memedeki basit bir kistin gerginliğine bağlı ağrılar, süt kanallarındaki salgının geriye emilmemesine bağlı dolgunluk hissi veren ağrılardır. Çok ender olarak meme kanserine bağlı ağrı şikayetlerine rastlanabilir. Bazı kadınlarda da menopoz döneminde uygulanan hormon tedavisine bağlı ağrılar olabilir. Bazı kadınlarda da doğum kontrol ilaçlarından, depresyon ilaçlarından ve esansiyel bir yağ asidi olan (gamalinoleik asitin) vücutta az olması, sigara kullanımı, fazla kafein, çay, kahve ve kola gibi içeceklerin fazla tüketilmesi, çok fazla stresli yaşamda memede ağrıya neden olabilir. Memede ağrı olduğunda ve adet dönemlerinden sonra geçmeyen ve uzun süren ağrılarda mutlaka doktora gitmek gerekir. Özellikle tek bir memede ağrı devam ediyor ise bunun altında patolojik bir rahatsızlığın olup, olmadığının araştırılması için radyolojik inceleme gerekmektedir.
Bu durumda 40 yaşından önceki kadınlarda meme kanseri riski daha az olduğu için ultrasonografi görüntüleme yöntemi kullanılır iken, 40 yaşından sonraki kadınlarda meme kanseri riskinin yüksek olması nedeni ile yapılacak tetkiklerde ultrasonografi ve mamografi görüntüleme yöntemleri kullanılır. Meme ağrısının altında yatan kistler ve bunun gerginlik ağrısı olabilir. Bu ağrılar gerginlik tipi ağrılardır ve bunu anlamak için bir adet dönemi beklenip, ikinci adet dönemine kadar geçmez ise bu durumda doktora gitmek lazımdır.
Meme ağrısına neden olan hastalıkların tedavisi
Meme ağrıları adet dönemine bağlı ağrılar ise bunlarda çok ciddi bir tedavi gerekmediği gibi, basit bir ağrı kesici verilebilir veya günde iki kere alkollü bir kağıt mendilin meme üzerinde durması ile memedeki ödemi azaltmaya bağlı ağrının biraz azalması sağlanabilir. Gerginlik hissini kullanılan sütyenin göğüsleri toparlayıcı bir sütyen olması halinde gerginliği önlemek mümkün olabilir. Adet dönemine bağlı olmayan meme ağrıları, basit meme kistlerinden, tek veya bir kaç kistten kaynaklanan, fibroadenom denilen memedeki selim lezyonlardan kaynaklanan ve azda olsa meme kanserinden de kaynaklanabilen meme ağrılarında hastalığa yönelik tedaviler uygulanır.
Hastalıklardan korunma bağışıklık sistemini güçlü tutmaktan geçmektedir. Meme kanserinden korunmanın yolları ise;
Özellikle A vitamini ve C vitamini içeren taze meyveler, sebzeler yemek,
Hayvansal yağlardan mutlaka uzak durmak,
Posalı gıdalarla beslenmek,
İşlenmiş yiyecekler tüketmemek,
Tütün ürünlerinden mutlaka uzak durmak,
Meme kanseri için koruyucu gıdalar tüketmek,
Fazla kilo alımına dikkat etmek,
Alkollü içki tüketmemek, meme kanserinden korunmak mümkün olabilmektedir.
Meme kanseri, erkeklerde tanımlanan diğer organ kanserlerinin % 1’inden azını oluşturan nadir rastlanan bir hastalıktır. İnsidansı (görülme sıklığı) 100.000 erkekte birdir.
Eskiden yapılan çalışmalar doğrultusunda erkek meme kanserlerinin kadınlara göre daha farklı olduğu bilinir iken, son yıllarda yapılan araştırmalar erkek ve kadın arasında meme kanserinin aynı evrelerde benzer özellikler taşıdığı belirtilmiştir, bu nedenle kadınlarda uygulanan meme kanseri tedavisi erkeklerde de uygulanmaktadır
Meme kanserli erkeklerin ailesel özelliklerini araştıran bir çalışmada erkek meme kanseri olan ailelerde % 30 civarında kadın meme kanseri hastası ve over kanseri hastası olduğu ortaya çıkmıştır. Erkek meme kanserli hastanın kız kardeş ve kızlarında meme kanserine yakalanma riskinin 2-3 misli arttığı gözlenmiştir. Erkek kardeşinde prostat kanseri olan hastanın kardeş veya kardeşlerinde meme kanseri riski bulunmaktadır.
Erkeklerde meme kanserine neden olan faktörler;
BRCA 1 geni tümör supresör bir gendir ve bu germline mutasyon ile meme kanseri riski artmaktadır.
Şişmanlık, tiroid hastalıkları, uyuşturucu kullanımı, sigara ve alkolü fazla tüketme, dışarıdan östrojen alımı jinekomastiye yol açar ve bu da çok fazla olmasa da meme kanseri riski oluşturur.
Hepatik disfonksiyon, şiştozomiyazis (prazitik enfeksiyon), kronik karaciğer rahatsızlıkları ve testis yaralanmaları gibi rahatsızlıkların da erkeklerde meme kanseri oluşma riskini arttırdığı bildirilmiştir.
Ayrıca iş ve çevresel faktörlerin de erkek meme kanserinde risk arttırıcı rolü bulunmaktadır. Örneğin yüksek ısılı fırınlarda, çelik fabrikalarında çalışanlarda ve benzin ve diğer yanıcı maddelerin buharına maruz kalanlarda meme kanseri riski bulunmaktadır.
Erkeklerde meme kanseri belirtileri Erkeklerde meme kanserinin sık rastlandığı yaş grubu genelde 58-63 yaşları arasıdır. Hastalarda en sık rastlanan başvuru belirtisi memede kitle varlığıdır. Bazı durumlarda da memede büyüme, kızarıklık, şekil değiklikleri, meme ucunda akıntı, memede ülserler gibi bazı belirtiler görülebilir.
Erkeklerde meme kanseri teşhisi Meme kanserini jinekomastiden ayrımını yapmak için fizik muayene yapılır. Meme ultrasonu ve alınan iğneli aspirasyon biyopsisi iel tanı konur.
Erkeklerde meme kanseri tedavisi: Erkeklerdeki meme kan.seri tedavisi, hastalığın teşhisi konulduktan sonra meme kanserinin hangi evrede olduğuna bağlıdır. Çoğunlukla mastektomi (memenin tamamının alınması işlemi) cerrahisi uygulanır. Çoğu zaman hastalıklı bölgenin yakınındaki lenf bezleride kanserin dağılmış olma ihtimali söz konusu olabileceğinden alınabilir. Cerrahi tedavi sonrası ihtiyaç olması durumunda RT, KT veya HT uygulanabilir.
Meme ağrısı kadınlarda sık görülen her üç kadından ikisinin yaşamlarının belli dönemlerinde meme ağrısı çektikleri bilinmektedir.Meme ağrısı mastodini ve mastaljini diye adlandırılır ki, ikisi de aynı anlama gelmektedir. Meme ağrıları adet kanaması ile ilgili veya adet kanaması ile ilgisi olmayan ağrılar olarak ikiye ayrılır. Adet dönemi ile ilgili olan ağrılar genelde iki adet döneminin tam ortasında başlayıp adet döneminin bitiminde geçen ağrılardır. Bu ağrılar çok şiddetli olmasa da genelde gerginlik, dolgunluk veren rahatsız edici ağrılardır. Adet dönemi ile ilgili ağrılar genellikle her iki memede de hissedilir.
Adet dönemi ile ilgili olmayan ağrılar genelde devamlı süren ağrılar olur iken, bu ağrılar çoğunlukla selim yani iyi huylu lezyonlara bağlı ağrılardır. Bu ağrılar, memedeki basit bir kistin gerginliğine bağlı ağrılar, süt kanallarındaki salgının geriye emilmemesine bağlı dolgunluk hissi veren ağrılardır. Çok ender olarak meme kanserine bağlı ağrı şikayetlerine rastlanabilir. Bazı kadınlarda da menopoz döneminde uygulanan hormon tedavisine bağlı ağrılar olabilir. Bazı kadınlarda da doğum kontrol ilaçlarından, depresyon ilaçlarından ve esansiyel bir yağ asidi olan (gamalinoleik asitin) vücutta az olması, sigara kullanımı, fazla kafein, çay, kahve ve kola gibi içeceklerin fazla tüketilmesi, çok fazla stresli yaşamda memede ağrıya neden olabilir. Memede ağrı olduğunda ve adet dönemlerinden sonra geçmeyen ve uzun süren ağrılarda mutlaka doktora gitmek gerekir. Özellikle tek bir memede ağrı devam ediyor ise bunun altında patolojik bir rahatsızlığın olup, olmadığının araştırılması için radyolojik inceleme gerekmektedir.
Bu durumda 40 yaşından önceki kadınlarda meme kanseri riski daha az olduğu için ultrasonografi görüntüleme yöntemi kullanılır iken, 40 yaşından sonraki kadınlarda meme kanseri riskinin yüksek olması nedeni ile yapılacak tetkiklerde ultrasonografi ve mamografi görüntüleme yöntemleri kullanılır. Meme ağrısının altında yatan kistler ve bunun gerginlik ağrısı olabilir. Bu ağrılar gerginlik tipi ağrılardır ve bunu anlamak için bir adet dönemi beklenip, ikinci adet dönemine kadar geçmez ise bu durumda doktora gitmek lazımdır.
Meme ağrısına neden olan hastalıkların tedavisi
Meme ağrıları adet dönemine bağlı ağrılar ise bunlarda çok ciddi bir tedavi gerekmediği gibi, basit bir ağrı kesici verilebilir veya günde iki kere alkollü bir kağıt mendilin meme üzerinde durması ile memedeki ödemi azaltmaya bağlı ağrının biraz azalması sağlanabilir. Gerginlik hissini kullanılan sütyenin göğüsleri toparlayıcı bir sütyen olması halinde gerginliği önlemek mümkün olabilir.
Adet dönemine bağlı olmayan meme ağrıları, basit meme kistlerinden, tek veya bir kaç kistten kaynaklanan, fibroadenom denilen memedeki selim lezyonlardan kaynaklanan ve azda olsa meme kanserinden de kaynaklanabilen meme ağrılarında hastalığa yönelik tedaviler uygulanır.
Meme başı veya meme ucu akıntısı genel olarak üç gurupta değerlendirilir.
Birinci nedeni fizyolojik olabilir iken,
İkinci önemli neden hormonlardaki bazı değişikliklere bağlı gelişir,
Üçüncü neden en önemli olan patolojik sebeplerden kaynaklanan meme başı akıntısı bir hastalığın işareti olarak kabul edilir.
Fizyolojik akıntı her kadının göğsü sıkıldığında doğal olarak her hangi bir akıntı gelebilir ve bu durum normal olarak kabul edilir.
Hormonal akıntılar, genelde hamilelik döneminde olan akıntılar olur iken, zaten bu dönemde süt salgısı başladığı için normal olarak akıntı başlayabilir. Hamilelik olmadan da hormonal nedenlerden dolayı veya kullanılan ilaçlara bağlı olarak memeden sütlü veya normal akıntı gelebilir.
Meme başı akıntısı hastalık belirtisi olabilir mi? Meme başı akıntısı bazen altta yatan hastalığın işareti olabilir. Örneğin, kadın hormon ilaçları kullandığında, antideprasan ilaçları kullandığında, ülser ilaçları ve kusmayı engelleyici ilaçlar kullanıldığında da meme başı akıntıları görülebilir. Bunların dışında en önemli meme başı akıntısı sebebi meme kanseri olabilir iken, memede kanlı veya sulu berrak akıntı şeklinde olan akıntılar kanser belirtisi olabilir.
Yine, menopoz sonrasında hormonların çekilmesi nedeni ile süt kanallarının genişlediği için süt kanallarının içerisinde süt salgısı birikir ve bu biriken salgı belli bir basınca ulaştığı zaman süt kanallarının içerisinde bulunan epiteller dışarı çıkar ve devamlı olarak memede akıntı meydana gelebilir. Bu süt kanallarının genişlemesinden dolayı enfeksiyonlar oluşabilir ve bu enfeksiyonlar nedeni ile her iki memede de akıntılar meydana çıkabilir.
Süt kanallarının içine yerleşen papillom denilen küçük selim (iyi huylu) meme tümörleri, fibrokistik değişiklik denilen memede oluşan bazı değişiklikler gibi bu tür meme hastalıkları da meme başı akıntılarına yol açabilir. Menopoz döneminde tek bir memeden gelen kanlı veya normal akıntı durumunda meme kanseri riski yüksek olabilir. Bu yüzden hastanın daha derin meme taramasına girmesi gerekmektedir.
Örneğin memede iltihaba bağlı bir akıntı var ise bu durumlarda antibiyotik ve antiinflamatuar tedavi uygulanır. Eğer iltihap apseye dönüşmüş ise bu durumda apsenin boşaltılması gerekir. Fakat bazı enfeksiyonlar tedavi edildikten sonra tekrarladığı için bu durumda, süt kanalının çıkarılması işlemi yönünde tedavi uygulanır.
Meme başı egzaması: Meme egzaması meme uçlarında mantar enfeksiyonu ile birlikte ya da tek başına görülebilen tehlikeli olmayan bir hastalıktır. Meme ucu egzaması geçmiş dönemlerde saman nezlesi, astım, bahar alerjisi gibi alerjik problemi olanlarda daha sık görülür. Meme başı egzaması belirtileri, meme başı ve çevresinde kaşıntı, kızarıklık ve kabuklanma şeklinde belirtiler gösterir.
Premenstrüel sendrom (PMS): Premenstrüel sendrom kadınlarda adet öncesi dönemde (adetten 1 hafta önce kadar) memelerde hassasiyet, baş ağrısı, halsizlik, gerginlik, 2-3 kilo kadar kilo alımı, fiziksel ve depresif duygu değişikliği, aşırı uyuma isteği, bulantı, kusma, kabızlık, ishal, iştah artışı gibi belirtiler ile kendini gösteren bir durumdur. PMS’nin nedenleri arasında magnezyum ve çinko yetersizliği, A-B vitaminleri yetersizliği, hormonal yetmezlik veya bozukluklar, kan şekeri düşüklüğü, vücutta aşırı sıvı tutulumu, beyindeki bazı kimyasal ileticiler psikolojik nedenler ve bastırılmış cinsel arzu gibi nedenlerden dolayı prementruel sendrom şikayetleri daha fazla görülebilir.
Memeden süt gelmesi (galaktore) : Memeden süt gelmesi beyinde bulunan hipofiz olarak adlandırılan salgı ile ile oluşur. Galaktore denen bu durum meme başının uyarılması sonucu (hamilelik ve emziklilik dönemi gibi) doğal olarak oluşur. Fakat bazı faktörler de memeden süt gelmesine neden olabilir. Bu faktörler, beyin tümörleri, tiroid hastalıkları, böbrek hastalıkları, hipofiz bezinde oluşan tüberküloz ve sarkoidoz gibi hastalıklar, radyasyona maruz kalmak, siroz hastalığı, polikistik over sendromu, göğüs duvarı lezyonları, tiroid bezi yetmezliği, depresyon ilaçları, doğum kontrol ilaçları, tansiyon ilaçları, stres gibi birçok faktör memeden süt gelmesine neden olabilir.
Jinekomasti erkeklerde kadınsı meme büyümesi, Yunanca gyne (kadın) ve matos (meme) kelimelerinin birleşmesinden oluşturulmuştur. Jinekomasti erkeklerde oldukça yaygın ve erkeklerin % 50’sinde görülen bir rahatsızlıktır. Nedeni tam olarak bilinmediği gibi, birden fazla nedenin olabileceği bilinmektedir. Çoğunlukla seks hormonlarındaki dengesizliklerden kaynaklandığına dair bilgiler bulunmaktadır. Daha çok Duktal yapıları ve stromayı etkiler, lobüller ender bulunur. Ergenlik dönemindeki gençlerde rastlanan jinekomasti sorununda çoğu kendiliğinden geçebilir. Yeni doğan bebeklerde görülen jinekomasti ise anneden geçen östrojen hormonu nedeni ile oluşur ve bu durum genellikle 2-3 hafta içerisinde kendiliğinden geçer.
Jinekomasti ciddi bir sağlık sorunu olmadığı gibi, bazı durumlarda sağlık sorunu olabilecek kadar farklı bir rahatsızlık ile kendini gösterebilir. Genellikle sosyal ve psikolojik sorunlara yol açabilir. Jinekomastiye neden olan faktör bulunabilir ise tedavisi bu yönde olmaktadır.
Jinekomasti türleri – tipleri Jinekomastinin tipleri üç ana grupta değerlendirilir.
Birincisi glandüler tip,
İkincisi mikst tip,
Üçüncüsü ise lipomatöz tiptir.
Glandüler tipte büyümeyi gerçek meme dokusu meydana getirir iken, lipomatöz tipte memenin yağ dokusu oluşturmaktadır. Mikst (karışık) tipte ise hem meme dokusu artışı hemde yağ dokusu artışı birlikte görülür ve çoğunlukla hastalarda mikst tip jinekomasti olarak meydana çıkar.
Jinekomastiye neden olan faktörler Jinekomasti bir çok nedene bağlı olarak oluşmaktadır. Fizyopatolojik olarak kandaki östrojen hormonunun artması ya da östrojen benzeri yapıların artması sorumlu tutulmaktadır. Lakin jinekomastinin oluşma sebebi genelde nedensizdir.
Jinekomasti testesteron yetmezliği ile birlikte oluşan rahatsızlıklar, klinefelters sendromu, testislerin alınması, östrojen hormonunun artmasının neden olduğu rahatsızlıklar, testis tümörleri, böbrek üstü bezlerinin tümörleri, şişmanlık, böbrek yetmezliği, siroz hastalığı, hemodiyaliz, hipertiroidi, tirotoksikozda serumda yüksek östradiol seviyesiyle ilişkili jinekomasti olabilir. Hipotroidi, karaciğer tümörleri, hermafroditizm, uzun süren ilaç kullanımı, alkol, amfetamin, simefidin, trisiklik antidepresanlar, mariahuana, vücut geliştirmede kullanılan anobolik steroidler ve benzeri etkenlerin testise travma ve radyasyon testiküler hipofonksiyonuna sebebiyet verebilir. Erişkin kabakulak enfeksiyonu, leptomoninks enfeksiyonu, spinal kord zedelenmesi, yanlış yapılan diyet, çok zayıf kişilerde ani kilo alma, akciğer tümörlerininde jinekomastiye çok fazla olmasa da, neden olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır.
Jinekomasti tanısı Erkek meme lezyonlarının ayrıcı tanısında hastanın klinik muayenesi oldukça önemlidir. Deri ve deri altı dokusuna yapışık değildir. Fazla kilolu olan hastaların meme dokusundaki yağ fazlalığından diski ayırt edebilmek önemlidir. Ultrasonografi tetkiki ile herhangi bir kitlenin olup, olmadığı yağmı, süt bezimi hakkında bilgi edinilir. Memelerdeki büyüme yalnızca yağ dokusundan meydana geliyor ise lipomasti veya psödojinekomasti adı verilir.
Jinekomasti tedavisi Kızların meme gelişimi sırasında olduğu gibi (meme yumrusu) gelişen erkek memesindeki büyüklük bu hastaların % 90’ında tedavi edilmeden kendiliğinden 3 senede, tedavi edildiğinde 6 ayda kendiliğinden geçebilir. Fakat meme büyüklüğü 5 cm’den büyük olan erkeklerde tedavi edilmez ise kalıcı jinekomasti olabilir.
Gerçek jinekomastinin cerrahi haricinde bir tedavisi bulunmamaktadır. Diğer tedaviler, altta yatan sorunun tedavisi yapılır. Bunların dışında yağlanma bozukluğundan kaynaklanan yalancı jinekomasti (lipomasti) kilo verilerek azaltılması mümkün olabilir. Lakin fazla kilo verilsede meme bölgesi yinede yağlı kalabilir. Aynı zamanda spor yapılır ise göğüs kaslarını geliştirmek faydalı olabilir. Fakat, kas üzerindeki süt bezleri spordan çok fazla etkilenmez.

Sosyal Medyada Paylaş: